Ajanslar Neden Sizi Yarı Yolda Bırakır?
Yanlış ajans değil, yanlış model Bu yazı, ajansları eleştirmek için yazılmadı. Çünkü sorun çoğu zaman kişilerde değil, modelde.
Giriş – Tanıdık bir senaryo
Geçtiğimiz aylarda bir üretim firmasının genel müdürüyle yaptığımız ilk toplantıda, şöyle bir cümle kurdu:
“Biz aslında geçen sene bir site yaptırmıştık ama… olmadı.”
Devamı tanıdık:
Ajansla anlaşıldı, tasarımlar beğenildi, proje başladı.
Ama işler uzadıkça iletişim azaldı.
Site yayına alındıktan sonra kimse aramadı.
Bir süre sonra sitenin hızında problemler çıktı, ürün sayfaları güncellenemedi, bazı sayfalar bozuldu.
Sonuç: Satış ekibi siteyi kullanmak istemedi.
Firma, kendi dijital varlığından uzaklaştı.
Peki bu neden bu kadar sık oluyor?
Bunun adı ajans modeliyle sistem ihtiyacının çakışması.
Birçok ajans, işi bir kampanya gibi görür:
Başlangıcı ve bitişi belli, tek seferlik bir üretim.
Tasarım odaklıdır, projeyi teslim ettiğinde işi tamamlanmış sayar.
İçerik yönetimi, teknik bakım, SEO, dönüşüm oranları gibi konular çoğu zaman sürecin dışında kalır.
İyi niyetli de olsalar, bu model sürdürülebilir değildir.
Çünkü sistem kurmazlar; proje teslim ederler.
Ajans modeli nerede tıkanır?
Firmaların yaşadığı ortak problemler genelde şunlardır:
- Proje odaklılık: Yayına kadar iletişim vardır, sonrası sessizlik.
- Çoklu müşteri yoğunluğu: Ajans ekibi birden fazla işe bölünür, her firmaya özel derinlik sağlanamaz.
- Sahipsizlik: Site yayına alındıktan sonra içeride “bunu kim yönetecek?” sorusu yanıtsız kalır.
- Destek eksikliği: Teknik veya stratejik sorular için sürekli bir muhatap bulunamaz.
Bu durumun sonucu bellidir:
Güncellenmeyen bir site, işlevini yitirir.
Ve bir noktada, kimse o siteyi kullanmak istemez.
Peki çözüm nerede? – Sistem kurucu yaklaşım
Dijital dünyada artık sadece görünmek değil, yıl boyu yaşayan bir yapı kurmak önemlidir.
Sistem kurucu yaklaşımda:
- Web sitesi tek seferlik bir proje değil, kurumun dijital varlığının omurgasıdır.
- Süreç başında yalnızca tasarım değil, içerik, SEO, IT ve iç departmanlarla iş birliği planlanır.
- Yayın sonrası güncellemeler, revizyonlar ve performans izlemesi baştan yapılandırılır.
- Her departmanın sürece katkısı alınır; yalnızca pazarlama değil, satış ve İK da sisteme entegre edilir.
- Site sadece “anlatan” değil, çalışan bir araca dönüşür.
Gerçek bir örnek:
Bir otomotiv yan sanayi firmasıyla çalışmaya başladığımızda, ilk gözlemimiz şuydu:
Harika bir üretim altyapısı, ciddi bir ihracat potansiyeli vardı.
Ama mevcut web sitesi İngilizce bile olsa, gelen müşteri dönüşleri çok zayıftı.
İlk iş olarak tüm ekiplerle görüştük:
Satış, pazarlama, IT, yönetim…
Herkesten ihtiyaçları dinledik, müşteri yolculuğunu anlamaya çalıştık.
İçeriği yeniden kurguladık, teknik yapıyı hızlandırdık, SEO’yu hedef pazarlara göre optimize ettik.
Yayına aldıktan sonraki ilk 6 ayda, sitenin dönüşüm oranı %400 arttı.
Artık site pasif bir vitrin değil, çalışan bir ihracat aracıydı.
Sonuç – Yanlış ajans değil, yanlış model
Bu yazı, ajansları eleştirmek için yazılmadı.
Çünkü sorun çoğu zaman kişilerde değil, modelde.
Eğer beklenti; estetik bir site yaptırmaksa, ajans modeli doğrudur.
Ama amaç; yıl boyunca yaşayan, güncellenen, performans izlenen bir sistem kurmaksa, o zaman başka bir yaklaşım gerekir.
Web sitesi bir varlık olarak yönetilmeli.
Çünkü dijitalde görünürlük, bir kampanya ile değil, süreçle kazanılır.
Kısa vadeli çözümlerle uzun vadeli hedefler örtüşmez.
Bugün hâlâ “site yaptırmak” ifadesi çok duyuluyor.
Ama sorulması gereken asıl soru şu:
Kuruma özel bir dijital sistem kuruyor muyuz, yoksa sadece bir tasarımı mı yayına alıyoruz?
Bu soruya verilen cevap, dijitalde sürdürülebilirliğin de cevabıdır.
